25 Temmuz 2007 Çarşamba

Optik Baskan...


Tribunlerden bir kayip daha...Taniyanlarin ve renktaslarinin basi sagolsun...

20 Temmuz 2007 Cuma

12 Temmuz 2007 Perşembe

Melih Efendi, değerleri talan etme derdine düşmüş..

melih efendi, AKP belediyelerinin devlete ait arazileri elaleme peşkeşlemesine heveslenerek atatürk orman çiftliği arazisi içinde yer alan gençlerbirliği tesislerini kaldırıp yerine otel, iş merkezi vs. koyma derdine düşmüş..
kabahatli belli ama esas kabahatli kent kültüründen yoksun köksüz kentliler.. sahipsizlik talanı cok daha hızlandırıyor..
bu konu hakkında alkaralar'ın yayınladığı bildiriyi sizle de paylaşmak istiyorum..
----------
Kamuoyunu uyarıyoruz! Atatürk Orman Çiftliği 2007 Genel Seçimleri öncesi aceleyle talan edilmek isteniyor! Talancılar Gençlerbirliği Spor Kulübü Tesislerini de yıkmaya hazırlanıyor! Gençlerbirliği taraftarları olarak son zamanlarda çoğu konuda eleştirdiğimiz Başkanımız İlhan Cavcav'ın bu konuda sonuna kadar arkasında olduğumuzun bilinmesini istiyoruz. Gençlerbirliği sahipsiz değildir!

Gençlerbirliği tesisleri 49 yıllığına kullanım hakkına sahip olmak kaydıyla kulübümüz tarafından, Atatürk Orman Çiftliği Arazisi’nde inşa edilmiştir. Gençlerbirliğimiz’in ülke sporuna yaptığı, hiçbir şekilde yadsınamayacak katkının temelindeki unsur olan modern altyapı tesislerimiz bugün yıkılmak isteniyor. Peki böyle bir durum malum üç İstanbul takımı için yaşansaydı, kamuoyu bu kadar duyarsız mı kalacaktı? Söz konusu olan gerçekte nedir? Gerçeklerden söz edenler neden Beşiktaş Ümraniye Tesisleri hakkında bir sorgulamaya girişmiyor? Gen.lerbirli[i’nin arkasında duracak siyasetçiler ve sermaye grupları olmadığı için mi? Burada söz konusu bir çifte standart mı yoksa Gençlerbirliği bu ülkenin bir takımı değil mi? Yıllar önce kaderine terk edilmiş, adına yakışmayacak bir hale düşürülmüş olan Atatürk Orman Çiftliği sınırlarındaki tesislerimizin olduğu arazi, 30 milyon dolar haracanarak, bu ülkenin hizmetine sokulmuştur; hem de dönemin Cumhurbaşkanı’nın katıldığı bir açılış töreniyle. Binlerce gence spor sevgisini aşılamış, Türk futboluna sayısız genç yetenek kazandırmış, dünyaca ünlü kulüplerin gelip gıptayla izlediği ve örnek almak istedikleri bir tesis yıkılmak isteniyor. Peki neden? Kısaca değinelim: 8 Temmuz 2006 tarih ve 26222 sayılı resmi gazetede yayınlanan, AOÇ Müdürlüğü Kuruluş Kanunu’nda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Yasa aslında herşeyin açıklayıcısı. 21 Haziran 2006 tarihinde bu yasa değişikliği ile Ciftlik, Ankara Büyükşehir Belediyesi'ne teslim ediliyor. Yasanın TBMM’den çıkmasının hemen akabinde Ankara Büyükşehir Belediye Meclisi tarafından 12.1.2007 tarih ve 207 sayılı kararla kabul edilen Atatürk Orman Çiftliği Arazileri ve Doğal Sit Alanına ilişkin 1/25.000 ve 1/10.000 Ölçekli Nazım İmar Planları ve Koruma Amaçlı Nazım İmar Planları’nın Belediye tarafından yapılması acilen karara bağlanıyor. Birçok karanlık noktası bulunan bu yasa değişikliği ve belediye meclisi kararı sonucunda Ankara Büyükşehir Belediyesi’ne bircok ‘kazanımın’ yanında 2 milyon 600 bin m2 inşaat alanı sağlanıyor. Bu da söz konusu arazide yeni alışveriş merkezleri ve dev sitelerle birlikte oluşacak yeni rant alanları demektir! Bunların yanında AOÇ’nin yok olması demektir! İşteö Gençlerbirliği Spor Kulübü Tesisleri bu rant paylaşımına kurban edilmektedir! TMMOB Peyzaj Mimarları Odası’nın, TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası, TMMOB Mimarlar Odası Ankara Şubesi ile birlikte gerek yasa değişikliğinin gerekse İmar Planları’na dair Belediye Meclisi kararlarının ulusal ve uluslararası normlara aykırılıkları nedeniyle Ankara 1. İdare Mahkemesi‘nde açtıkları ve bizim de buradan desteklediğimizi ilan ettiğimiz iptal davası sürmektedir. Kamuoyunu uyarıyoruz! Atatürk Orman Çiftliği 2007 Genel Seçimleri öncesi aceleyle talan edilmek isteniyor! Talancılar Gençlerbirliği Spor Kulübü Tesislerini de yıkmaya hazırlanıyor! Gençlerbirliği taraftarları olarak son zamanlarda çoğu konuda eleştirdiğimiz Başkanımız İlhan Cavcav'ın bu konuda sonuna kadar arkasında olduğumuzun bilinmesini istiyoruz. Gençlerbirliği sahipsiz değildir! 11 Temmuz 2007 Alkaralar

4 Temmuz 2007 Çarşamba

Son Kahraman...

Arabanın arka camının olduğu köşeye takımın kaşkolunu sermek bir fanatik için müthiş bir masturbasyondur...
şimdi sıra geldi seçime... parti flamaları ya da aday afişleri yer edindi arabalarda, evlerin balkonlarında...
sınıf gerçeğini de işin içine kysak keşke.. ne güzel bir sonuç çıkar ama.. "şampiyon değiliz ama iktidara az kaldı" nidalarıyla hırçın bir serzeniş..
güzel olmaz mı ama...

3 Temmuz 2007 Salı

Taner Akçam'ın Mektubu

Hurriyet gazetesinin hakkimda yaptigi yayin > konusunda > ekteki aciklamayi > yaptim. Dagitimi konusunda yardimci olursaniz > sevinirim. > Saygilar > taner akcam >


> -- > Taner Akcam > Visiting Associated Professor > History Department > Center for Holocaust and Genocide Studies > University of Minnesota > 100 Nolte Center > 315 Pillsbury Drive SE > Minneapolis, MN 55455 > > tel (612)624-2988 > fax (612)626-9169 > > > > >

Bir Kampanya’nın Düşündürdükleri > >

Hürriyet gazetesi 21 ve 23 Haziran 2007 tarihleri > arasında şahsımı karalamaya yönelik bir dizi > haber yaptı. İlk bakışta bir olayın perde > arkasını anlatıyor havasını veren bu haber > dizisi aslında bir “Taner Akçam’ı linç > kampanyası” niteliği arzediyor. Konu benim 18 ve > 25 Mayıs 2007 tarihlerinde AGOS gazetesinde > yayınladığım iki yazı ile ilgili. Bu > yazılarımda, uzun bir süreden beri özellikle > ABD’de aleyhime yürütülmekte olan kampanyada, > “Holdwater” takma isminin ardına saklanarak, > sahibi olduğu http://www.tallarme niantale. com > sitesi üzerinden önemli bir rol oynayan bir > muhbirin esas kimliğinin Murad Gümen olduğunu > açıklamıştım. > Radikal Gazetesinin, Radikal 2 ekinde 4 Mart 2007 > tarihli yazımda ayrıntılı olarak anlattığım > gibi özellikle Kasım 2006 yılında “A Shameful > Act: The Armenian Genocide and the Question of > Turkish Responsibility” adlı kitabımın > yayınlanmasından sonra, şahsıma karşı belli > bir merkezden organize edildiği belli olan, > sistematik bir kampanya başlatılmıştır. > Kampanya esas olarak, benim bir terörist olduğum, > Türkiye’de Amerikalıları öldürdüğüm veya > öldürülmelerini organize ettiğim, 1976 yılında > terörist faaliyetlerim nedeniyle Türkiye’de > hapse atıldığım vb. biçimindedir. > Bu karalama kampanyasının bir parçası olarak, > ev ve işyeri adresim, telefon numaralarım > İnternet ortamında dağıtıldı, “haine selam > gönderme” çağrıları yapıldı. “You Tube” > internet sayfasına terörist eylemlerimi > açıklayan videolar kondu. Ölüm tehditleri > içeren emailler aldım. Kitabın tanıtımı > nedeniyle değişik üniversitelerde düzenlenen > tanıtım toplantılarım engellenmeye > çalışıldı. 1 Kasım 2006’da New York > Üniversitesi’de fiziki olarak saldırya > uğradım. Ve nihayet 16 Şubat 2007’de > Kanada’ya girerken, “terörist olduğum > şüphesi” ile 4 saat göz altında tutuldum. > Murad Gümen, nâm-ı diger “Holdwater” bu > kampanyada önemli bir rol oynuyordu. İnternet > sitesinde benim 1973-5 dönemlerinde, öğrenci > olayları sırasında, bildiri dağıtmak, afiş > aşmak nedeniyle, tarihlerini benim bile unuttuğum > kısa süreli göz altına alınmalarımı terörist > eylemlerimin listesi olarak sunuyor ve > “terörist” olduğum konusunda Amerikan > yetkililerine şikayet dilekçeleri verilmesi > çağrısı yapıyordu. Ayrıca Amerikan > yetkililerini de bu teröriste karşı görevlerini > yapmaları için uyarıyordu. > Şahsın sitesinde hakkımda yer verdiği > bilgiler, son derece sistemli ve organize bir tarzda > internet ortamında ulaşabilen her yere konuyordu. > Bunlardan birisi de internet Ansiklopedisi Wikipedia > idi. Kanada’da göz altına alınmam sırasında, > görevliler, Wikipedia’daki bu şahsın > sitesindeki bilgilere dayanılarak yazılanları > aleyhimde delil ve göz altına alınma nedenim > olarak sundular. > Sonuç olarak, ben AGOS’taki yazılarımda tüm > bu kampanyayı Holdwater adının arkasına > gizlenerek sürdüren bir muhbirin gerçek > kimliğini açıkladım o kadar. Hürriyet aleyhime > yürütülen sistemli kampanyayı organize eden bu > muhbirin gerçek kimliğini açıklamamı bir suç, > bir ahlaksızlık olarak okurlarına sunuyor. Bu > şahsın hayatını tehlikeye attığım iddia > ediliyor. Bildiğim kadarıyla, aleyhime > yürütülen ahlaksız kampanyanın sahibi Murad > Gümen’e yönelik herhangi bir kampanya yok. Ve > yine bilinmesinde fayda var ki, eğer Murad > Gümen’in şahsına yönelik, kendisinin bana > yönelik organize ettiği kampanya türünden bir > kampanya olursa, onu herkesten önce ben savunurum. > Hürriyet gazetesinin Murad Gümen’i savunarak, > aleyhime başlattığı kampanya iki nedenden > dolayı son derece düşündürücü. Birincisi, bu > kampanya Hrant Dink aleyhine başlatılan linç > kampanyası ile ciddi benzerlikler göstermekte. > Hrant Dink’in Sabiha Gökçen’in bir Ermeni > olduğunu açıkladığı makalesi de AGOS’da > yayınlandıktan bir müddet sonra Hürriyet > Gazetesinden manşete taşınmış ve onun aleyhine > “vatan haini” olduğu “Türklüğe ihanet > ettiği” yolunda kampanyalar sürdürülerek, > öldürülmesi ile sonuçlanan olaylar dizisi > tetiklenmişti. Benim bundan tam bir ay önce > AGOS’da yazdığım bir yazıyı başlığına > taşıyan gazete, Emin Çölaşan gibi köşe > yazarlarının da katılmasıyla, aleyhimde “vatan > haini” ve “Türkiye’ye ihanet etmekte” > olduğum üzerine sürdürülen bir kampanyayı > başlatmış görünüyor. > Hürriyet’in kampanyasının düşündürücü > olmasının ikinci nedeni benim 11 Haziran > 2007’de, yani bu kampanyadan tam 10 gün önce, > Holdwater’ın kimliğin açıkladığım için bir > tehdit mektubu almış olmamdır. Gerçek kimliğini > saklayan ve beni ölümle tehdit eden şahıs aynen > şunları yazıyordu: “Bugün bizler yasal > sınırlar içerisinde senin ve dostların olacak > mahlukatlar ile mücadele etmeye başlıyoruz. Ancak > bundan sonuç alamazsak başka alternatif yollara > başvuracağız. Dünyadan senin gibi lağım > mikrobunun silinmesi, dünya barışı ve gerçekler > için daha iyi olacaktır...Yarı n senin için çok > daha zor olacak. Dua etki bir an önce şeytan seni > götürsün, yoksa bu dünyada cehennemi yaşamaya > başlayacaksın... . Holdwater'ı keşfettin > sanıyorsun... Ancak çok yanılıyorsun. Çünkü > dünyada milyonlarca Holdwater var şu anda... > Birgün sen ve senin vahşi ermeni kankaların bu > Holdwater denizinde boğulacaksınız... > Gerçekler acıtır..., hemde çok acıtır. > Birgün bu acıyı öyle bir hissedeceksin ki bu > satırları okurken nasıl olduğunu > hatırlayacaksı n.” Hürriyet Gazetesinin > aleyhimde başlattığı kampanyanın karakteri ile > bu tehdit emailinde dile getirilenler arasındaki > benzerlik ürkütücüdür. > Tehdit’in sahibi mektubunu, “Ben kim miyim? > Öğreneceksin Taner, öğreneceksin”, sözleriyle > bitiriyor. Belki de Hürriyet’in başlattığı > kampanya ile bu kişinin kim olduğunu > öğrenemeyeceğim ama nelere kadir olabildiğini > öğrenmiş bulunuyorum. > Bu noktada benim yapabileceğim tek şey, > hakkımda T.C.K’nın 301. maddesine göre > soruşturma açan Cumhuriyet Savcısına > söylediklerimi tekrar etmektir: > 1. Ben ABD’de Minnesota Üniversitesinde > çalışan bir tarih hocasıyım. > 2. Bilimsel çalışmalarım sonucunda oluşan > kanaatimi, bilgilerimi kitap ve makalelerime > aktarıyorum. > 3. Herhangi bir dini ve milli gruba hizmet veya > bir milleti aşağılamak için değil, bilimsel > çalışma sonucu oluşan düşüncelerimi basın > özgürlüğü ve akademik düşünce özgürlüğü > çerçevesinde yazılarıma aktarıyorum. > 4. Bu bağlamda, 1915 yılında Ermenilere > yönelik uygulanan İttihat ve Terakki Partisi > politikalarını n, 1948 Birleşmiş Milletler > Soykırım Sözleşmesine göre soykırım olarak > tanımlanabileceğini düşünüyorum. > Bilebildiğim kadarıyla bu fikirleri dile > getirmek bir suç değildir. Aksine bilgi ve > belgeler ortaya çıkarsa, bu konudaki kanaatimi > değiştirebileceğim gibi yeni ve farklı fikirler > de ileri sürebilirim. > Hürriyet gazetesi, Murad Gümen’e ve onun > kişilik haklarına sahip çıkarak bana, büyük > bir ahlak dersi vermek istiyor. Gazete, eğer > insanların hayatlarına yönelik açık tehdit > kampanyaları konusunda cidden duyarlı olmak > istiyorsa, öncelikle temel bir ahlaki kuralın > savunuculuğunu yapmalıdır. Araştırdığı > konuda kitap yayınlamak gibi en sıradan insani > hakkını kullanan bir bilim adamına yönelik, hem > de isim saklanarak saldırı kampanyaları organize > etmek, muhbirlik yapmak son derece ahlaksız bir > davranıştır. Tek suçu 1915 hakkında Türkiye > Devleti tarafından savunulan resmi tezin dışında > fikirler ileri sürmek olan bir bilim adamına > karşı aylardır sürdürülen linç kampanyası > konusunda Hürriyet gazetesinin söyleyecek bir > şeyleri yok mudur? Hürriyet gazetesi, saldırı ve > karalama kampanyaları organize eden, isim > saklayarak muhbirlik yapan bir kişinin > davranışlarını ahlaki bularak bu kişinin > işlediği ahlaki suça > ortak olduğunun farkında değil midir? > Durum endişe vericidir ve ürkütücüdür. Tarih > konusunda farklı düşündüğü için bir > akademisyen, “Vatan Haini”, “İhanet > içinde”, “Türk ve Türkiye Düşmanı” > sıfatları ile tanımlanarak linç edilmek > istenmektedir. Hürriyet gazetesi, yaptığı yayın > politikasıyla yeni bir cinayetin kamuoyunu > hazırlamak görevine soyunmuş gibi görünüyor. > Beni en çok üzecek olan, gerek Türkiye > Cumhuriyeti devleti yetkililerinin, gerekse > Hürriyet gazetesinin kendileri için önemli > olduğununu düşündükleri bir konu için sıradan > bir muhbirin arkasına sığınmak ihtiyacını > duyacak kadar düşkün olmalarıdır. Ne > Türkiye’nin, ne Hürriyet’in doğru buldukları > fikirleri savunmaları için bir muhbire muhtaç > olacak kadar küçülmelerine gerek yoktur. Bu hangi > zihniyettir ki, Hürriyet gazetesi, ülkesine > serbestçe girip çıkan, hakkında terörizm suçu > nedeniyle herhangi bir kovuşturma olmayan bir > vatandaşı hakkında, ABD’de terörizm suçlusu > olduğu yolunda kampanya yapılmasına, onun > işiyle, ekmeği ile oynanmasına onay vermekte, ve > bu kampanyayı yapan Murat Gümen’i göklere > çıkarmatadır. > Üzerinde konuştuğumuz konu, tarihle yüzleşmek > gibi, Türkiye’nin en can alıcı, en hayati > sorunlarından birisidir ve bu sorun, > adıyla-sanıyla savunduğu fikirlerin arkasında > durma medeni cesaretini gösterecek özgür > bireyleri gerektirir, muhbirleri değil. Tarihsel > hakikatlerin ortaya çıkartılması ve demokratik > ve özgür bir toplum kurma yolunda ihtiyacımız > olmayan tek şey yazdıklarının arkasında bile > durmayı beceremeyen muhbirlerdir. > Türkiye’nin tarihi ile yüzleşmesi, ülkemizde > ve bölgemizde farklı ulus ve halklar arasında > barışın ve demokratik ilişkilerin yerleşmesi > için bir zorunluluktur. Ancak tarihi üzerine > konuşmayı başarabilen uluslar, demokratik ve > özgür bir gelecek kurabilirler. Tarih üzerine > açık konuşmayı bir suç olarak telakki etmek, > bunu savunanlar karşısında muhbirlik faaliyetine > girme ve linç kampanayası organize etmek > işlenebilecek suçların en büyüğüdür. > Tüm basını ve kamuoyunu aleyhime yürütülen > bu linç kampanyası karşısında sessiz kalmamaya > davet ediyorum. Eğer bu kampanya bu tarzda > sürdürülmeye devam ederse, sadece benim, ailemin > ve yakınlarımın hayatı değil, Türkiye’nin > özgürlüğünü arayan geleceği de tehlikeye > girecektir. Tarih üzerine konuşmanın suç > olmadığı, farklı düşünen insanların linç > edilmelerine çağrı yapmanın büyük bir > ahlaksızlık olduğu öğrenilmedikçe, demokratik > ve çağdaş bir yarın inşa edilemez.